Mehmet Akif Ersoy'un kahraman ordumuza ithafıyla yazdığı, Türk milletinin bağımsızlığının sembolü olan İstiklal Marşı, 104 yıl önce kabul edildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuruluşundan bir yıl sonra duyulan ihtiyaç neticesinde "Milli Marş" yazımı için 500 lira ödüllü bir yarışma düzenledi.
Bu ödülün miktarını ve yarışmanın düzenlenmesini yürüten dönemin Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakanı) Rıza Nur, yarışmaya güfte dışında 500 lira da beste ödülü koydu.
Yarışmaya olabildiğince çok sayıda katılım olması için Meclis tarafından aktif olarak çalışan gazetelere ve ülkede ulaşılabilen her yere bilgi gönderilirken, 6 ayda 724 şiir gönderildi.
İstiklal Marşı yazılması için TBMM tarafından gönderilen ilanın orijinal metni şu şekildeydi:
"Şairlerimizin dikkatine; Milletimizin dahili ve harici İstiklal uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklal Marşı, Umur-u Maarif Vekili Celilesi'nce müsabakaya vazedilmiştir. İşbu müsabaka, 23 Kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyeti edebiye tarafından, gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükafat verilecektir ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara'da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekaleti'ne yapılacaktır."
Mehmet Akif Ersoy'un eseri Milli Marş olarak kabul edildi
Bu 724 adet şiirin değerlendirilmesi için Meclis bünyesinde görev yapan hükümetin Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakanlığı) bir komisyon oluşturdu.
Komisyonda görevlendirilen uzman kişiler, 724 şiiri tek tek okuyarak değerlendirme yaptı ve arasından 6 tanesini seçti.
Para ödülü konulduğu için yarışmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Akif Ersoy, daha sonra Hamdullah Suphi'nin ısrarı üzerine Taceddin Dergahı'nda kaleme aldığı ve Türk Ordusu'na hitap ettiği şiiriyle yarışmaya katıldı.
"Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın" diyen Ersoy'u ikna etmek için Hamdullah Suphi, "İstiklal Şairi"ne şu mektubu yazmıştı:
"Pek aziz ve muhterem efendim İstiklal Marşı için açılan müsabakaya, iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim."
Yapılan elemeler sonucu TBMM'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, Mehmet Akif'in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edildi. Meclis'te İstiklal Marşı'nı okuyan ilk kişi de Hamdullah Suphi Tanrıöver oldu.
Mehmet Akif Ersoy, marşın kabulü sonrası bütçeden ayrılan 500 lira ödemeyi kadın ve çocuklara mesleki eğitim veren Darül Mesai Vakfına bağışladı.
Şiirin bestelenmesi için açılan yarışmaya 24 besteci katıldı
İstiklal Marşı'nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat'a dahil etmeyen Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı'nın Türk milletinin eseri olduğunu beyan etti.
Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı ve 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etti.
Bu beste 1930'a kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konuldu ve toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yaptı.
Üngör'ün yakın dostu Cemal Reşit Rey ile yapılmış bir röportajda belirtildiğine göre, bu beste aslında başka bir güfte üzerine yapılmıştı ve İstiklal Marşı olması düşünülerek bestelenmemişti.
Söz ve melodide yer yer görülen uyum eksikliğinin (örneğin "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" mısrası ezgili okunduğunda "şafaklarda" sözcüğü iki müzikal cümle arasında bölünmüştür) esas sebebi de budur.
Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde günümüzde İstiklal Marşı olarak söyleniyor.
Mehmet Akif Ersoy
Bazı kaynaklara göre İstanbul Fatih'te, bazı kaynaklara göre ise Çanakkale Bayramiç'te 1873'ün aralık ayında doğan Mehmet Akif, ilk şiirlerini yazmaya okul yıllarında başladı.
Şair, babasının 1888'de vefatının ardından yaşadığı sıkıntılar nedeniyle Mülkiye Mektebini bırakıp, mezunlarına hemen iş imkanı veren Halkalı Baytar Mektebi'ne kaydoldu.
Mezuniyetinin ardından memuriyet hayatına başlayan ve Anadolu, Rumeli ve Şam bölgelerinde görev yapan Mehmet Akif, 1898’de Tophane-i Amire Veznedarı Mehmet Emin Bey’in kızı İsmet Hanım'la evlendi, bu evlilikten üç kız ve üç erkek çocuğu dünyaya geldi.
Ünlü kitabı "Safahat" 1911'de, ikinci kitabı "Süleymaniye Kürsüsünde" 1912'de, üçüncü kitabı "Hakkın Sesleri" ve dördüncü kitabı "Fatih Kürsüsünde" 1913'te, beşinci kitabı "Hatıralar" ise 1917'de yayımlandı.
Kurtuluş Savaşı
Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı'na dahil olmasıyla birlikte, Mehmet Akif elindeki yazım imkanlarıyla savaşın kazanılması için devlete destek olmaya çalıştı. Bu amaçla Müslümanları bir bayrak altında toplamak, Türkleri siyaseten bir arada tutan Pantürkizm idealini gerçekleştirmek için kurulan Teşkilat-ı Mahsusa'ya katıldı.
Milli Şair, İstiklal Marşı gibi 10 dörtlükten meydana gelen "Cenk Marşı” adlı eserini 1912'de Sebilürreşad dergisinde isimsiz olarak yayımlarken, üzüntüyü gidermek, halkı birliğe davet etmek ve orduya manevi destek vermek gibi konularda camilerde vaazlar da verdi.
İngiliz ve Fransızların sömürgelerinden topladıkları Müslüman askerlerine yaptıkları propagandaya karşı propaganda yapmak üzere 1914'te Berlin'e gönderilen Mehmet Akif'in gayesi, farkında olmadan Osmanlı ile savaşan bu Müslüman askerleri aydınlatmaktı.
Akif, aynı hedeflerle Arabistan'a gitmek üzere 1915'in mayıs ayında yolaçıktıktan sonra Çanakkale Zaferi'nin haberini aldı.
Bu zafer haberini yeni nesillere aktarmadan canını almaması için Allah'a yalvaran Mehmet Akif'in hissiyatını yol ve görev arkadaşı Eşref Kuşçubaşı şöyle ifade eder:
"Duası hıçkırıklarla kesiliyordu. Onu teskin etmek mümkün değildi, zaten müdahale etmek de istemiyorduk. Bu bir ilham manzarası idi ve ben onu görebilmiş mutlu bir fani idim."
Ankara'da 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmasıyla, Milli Şair Mehmet Akif Ersoy Mustafa Kemal'in davetiyle Sebilürreşad dergisini Ankara'da yayımlamak üzere 24 Nisan 1920 tarihinde Ankara'ya ulaştı ve sonrasında Taceddin Dergahı'na yerleşti.
Akif'in Ankara'ya gelişi pek çok kişi tarafından sevinçle karşılandı, "Hakimiyet-i Milliye" ve "Açıksöz" gibi gazetelerde haber olarak verildi.
Ankara'dayken Burdur milletvekili olan Mehmet Akif Ersoy'un halka yaptığı konuşmalar yayımlanarak halka ve askerlere dağıtıldı.
1926'da Mısır'a yerleşti
İstiklal Marşı'nı 48 yaşında kaleme alan Mehmet Akif Ersoy, meclis seçimlerine tekrar katılmayı hiç düşünmedi. Ersoy, ailesi ve Sebilürreşad Dergisi ekibi ile birlikte İstanbul'a geri dönmesinin ardından, Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine gittiği Mısır’a 1926'da ailesi ile birlikte yerleşir.
Şair, hastalıklar ve maddi sıkıntıların yakasını Mısır'da da bırakmamasına rağmen, Mısır Üniversitesi’nde Türk Dili eğitimi verdi ve Mısır'da kaldığı sürede "Firavunla Yüzyüze" adlı şiirini yazdı.
Mehmet Akif, 1935'te hastalandı ve gurbette yaşadığı sürece, çok sevdiği, hasretini çektiği memleketinde ölmek istediğinden 1936'da İstanbul'a döndü.
Büyük şair 27 Aralık 1936'da Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nda vefat etti ve tabutu Türk Bayrağına sarıldı. Hayatı boyunca taşıdığı asaletine, tevazuuna uygun, gösterişten ve şatafattan uzak bir merasimle Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi.